Bugün Blokta da buna değindim. Kritik bir konu. Formların içinde deneyimlerimizi nasıl yükseltebiliriz? Nasıl birleşebiliriz bu formların içinde. Ne dersiniz?
Öncelikle tanımları açmak gerekiyor. Deneyim yükseltmek ne demektir?
Formla birleşmek ne demektir?
Formlar dualiteyi akla getiriyor. Form kazanmak... Formsuz alan ayrı. Deneyim, tecrübe algılanmış idrak edilmiş olan dersem, yükseltmek ne ola ki? Bir deneyimin alçağı ve yükseğini bilebilmem gerekiyor. Yine dualite girdi. Yaşamın içinde önüme çıkan algılayabildiğim olay, olgu da verdiğim tepki önceleri edindiklerime göre olacaktır. Fakat otomatik tepki hayvansal yanımdan gelen eylem,söz vs orda yaşanılanın içinden gelip geçecektir. Bazen dur derim, anla ne diyor şu an olan? O an ne hissediyorum-düşünüyorum? O olanla ilgili hala kırgın, küskün ya da sinirli olmaya devam ediyorsam daha uyanmadım anlamıyorum... Anlayabilirsem tepkimi değiştiriyorum. O değişen tepki olayın rengini de farklılaştırıyor. Halbu ki öfkeyle cevap verecektim. Haddini bildirecektim. Böyle kapatacaktım sahneyi... Değiştirdim, karşımda ki de almak istediğini alamayınca o da dönüştü. Formun için de deneyimi yükseltmiş ve içimde ki özü-vijanı dinlemiş ve birleşmiş oldum.
Diğer bir bakış açısı ile belki de olanın hakkını vermem gerekiyordu? Belki benim tavrım tavizsizlik olsaydı, ( cümle akışla geliyor :) karşımdaki de kendini düzeltmek, dur demek isteyecekti! İşte bu ince ayrımları görmek zaman alıyor...
Öğretilerin güzel bir yanı, kişilerden bağımsız olmasıdır. Yine de öğretiler insan aklının dönüşümü ve kalbin canlanması içindir. Yine de öğreti sadece insanlara iyi gelmez, bütün krallıklara iyi gelir. Başka nasıl olabilirdi ki?
Şu aşamada, şuur üretebilecek üç boyutta sadece biz varız. Hayvanlar, bitkiler ve minerallar henüz şuur üretemiyor. İnsanın bu ürettiği şuur ise, hem hayvanları, bitkileri hem de mineralları geliştiriyor. Yukarıyı da geliştiriyor tabiki. Öğretiyi deneyimlemeden nasıl şuur oluşacak? O zaman deneyimlere bakalım. Dinlerin içindeki öğretiler deneyimleniyor, her gün birileri şuur üretecek deneyimleri hayatına uyguluyorlar. Ancak hala birileri enkarne olup duruyor.
Deneyim sadece elleri yıkamak da olabilir sadece iki satır bir şey okumakda. Fiziksel seviyeden başlar, yukarıya doğru gider. Deneyim yükselir. Ancak kişi bunu görmeli, bu deneyim nerenin, nereye gidiyor ve nereye gidebilir. Yoksa konuştuğumuz şeyler imajinatif kalır.
İnsanın mertebeleri varsa, o mertebelerin de beslenmesi, gelişmesi deneyimlenmesi gerekiyor yoksa çözünür biter. Evrende gereksiz bir şey olmadığına göre ve fonskiyon görmüyorsa değişim sürecine dahil olacağını da biliyoruz. Bu anlayışları vermemim sebebi, deneyimlerimizin içindeki sorumlulukları düşündürmek. Kimse kapımızı çalıp deneyimlerimizin yüksekliğini sorgulamaz. Bunu ancak biz yaparız. Deneyimler dünya malı gibi gözüken işlerin içinden alınır, kapı olarak geçip başka yerlere gider.
Deneyim zorunluluğu da bizi formlarla uğraştırır. Form ile ben arasındaki ilişki birçok tanımı çözer.
Sürekli kendimi izleyemiyorum. Bir maile cevap yazıyorum ailevi bi durumun ortasında kalıyorum... gün içi bir sürü şeye gebe. Anlık duraksamalarda analiz etmeye çalışıyorum. Daha bi üstten gör olanı diyorum. Bu kezde anlam arayışları giriyor. Ee şimdi bu böyle ne olacak?
Doğru mu söyledim, davrandım peki doğru olduğuna vijdanın karar verdim. Münzevi miyim ben?
Öz 'üm bunu mu istiyor?
Gelişigüzel yasayalım da demiyorum tabi ama yapmacık sanal aslı mı üretiyorum??
Değişimlerin, gelişimlerin, adaptasyonların zaman ile ilişkisi var. Dünya hayatında bir şeyin idrak edilmesinin, hayatın içinde alan bulmasının bir vakti var. Bunu kabul ettiğimiz ya da bir şeylerle aramıza zaman koymak için demiyorum. Üstatları, yolu, kitapları, inisiyeleri gözleyince bu zaten ortaya çıkıyor. Eskiden Kabala çalışmaya evli ve kırk yaşının üzerindeki insanlar alınırdı.
Peygamberin hayatları ve bilgeliği yaşayışları bizlere ilham oluyor. Buradan bizim forumumuza çıkacak şey şu olabilir; bunları anlamanız vakit alacaktır. Gurdjieff çalışma fikirlerinin anlaşılmasının üç yıl olduğunu söyler. Yoksa dünyada bir günde gelir, her şeyi okur ve giderdik. Ancak böyle olmuyor. Doğamızın nasıl çalıştığını keşfetmek zaten bir süre, o doğa ile çatışmadan ahnekli gelişim bir süre bir de bunlar üzerine bilgelik kazanmayı eklersek ortalama bir yaş çıkıyor karşımıza. Şimdi hızlı gibi gözüksek de, hızlanan tarafın neresi olduğunu da anlamak gerekli.
Birçok sanal şey üretiyoruz. Sadece Aslılar, Avni Onurlar değil. Bu sanallık anlayışını takip edin birçok yerde karşınıza çıkacak. Onu fark ettiğinizde, gerçeğin nasıl keşfedileceği de ortaya çıkabilir. Mesela " Yunus Emre derki bu dünya yalandır" doğru. Peki, bu zahari dünyanın göreceli gerçeği nerede? Bunun için beş duyumuzu düşünmek gerekir?
Öncelikle tanımları açmak gerekiyor. Deneyim yükseltmek ne demektir?
Formla birleşmek ne demektir?
Formlar dualiteyi akla getiriyor. Form kazanmak... Formsuz alan ayrı. Deneyim, tecrübe algılanmış idrak edilmiş olan dersem, yükseltmek ne ola ki? Bir deneyimin alçağı ve yükseğini bilebilmem gerekiyor. Yine dualite girdi. Yaşamın içinde önüme çıkan algılayabildiğim olay, olgu da verdiğim tepki önceleri edindiklerime göre olacaktır. Fakat otomatik tepki hayvansal yanımdan gelen eylem,söz vs orda yaşanılanın içinden gelip geçecektir. Bazen dur derim, anla ne diyor şu an olan? O an ne hissediyorum-düşünüyorum? O olanla ilgili hala kırgın, küskün ya da sinirli olmaya devam ediyorsam daha uyanmadım anlamıyorum... Anlayabilirsem tepkimi değiştiriyorum. O değişen tepki olayın rengini de farklılaştırıyor. Halbu ki öfkeyle cevap verecektim. Haddini bildirecektim. Böyle kapatacaktım sahneyi... Değiştirdim, karşımda ki de almak istediğini alamayınca o da dönüştü. Formun için de deneyimi yükseltmiş ve içimde ki özü-vijanı dinlemiş ve birleşmiş oldum.
Diğer bir bakış açısı ile belki de olanın hakkını vermem gerekiyordu? Belki benim tavrım tavizsizlik olsaydı, ( cümle akışla geliyor :) karşımdaki de kendini düzeltmek, dur demek isteyecekti! İşte bu ince ayrımları görmek zaman alıyor...
Öğretilerin güzel bir yanı, kişilerden bağımsız olmasıdır. Yine de öğretiler insan aklının dönüşümü ve kalbin canlanması içindir. Yine de öğreti sadece insanlara iyi gelmez, bütün krallıklara iyi gelir. Başka nasıl olabilirdi ki?
Şu aşamada, şuur üretebilecek üç boyutta sadece biz varız. Hayvanlar, bitkiler ve minerallar henüz şuur üretemiyor. İnsanın bu ürettiği şuur ise, hem hayvanları, bitkileri hem de mineralları geliştiriyor. Yukarıyı da geliştiriyor tabiki. Öğretiyi deneyimlemeden nasıl şuur oluşacak? O zaman deneyimlere bakalım. Dinlerin içindeki öğretiler deneyimleniyor, her gün birileri şuur üretecek deneyimleri hayatına uyguluyorlar. Ancak hala birileri enkarne olup duruyor.
Deneyim sadece elleri yıkamak da olabilir sadece iki satır bir şey okumakda. Fiziksel seviyeden başlar, yukarıya doğru gider. Deneyim yükselir. Ancak kişi bunu görmeli, bu deneyim nerenin, nereye gidiyor ve nereye gidebilir. Yoksa konuştuğumuz şeyler imajinatif kalır.
İnsanın mertebeleri varsa, o mertebelerin de beslenmesi, gelişmesi deneyimlenmesi gerekiyor yoksa çözünür biter. Evrende gereksiz bir şey olmadığına göre ve fonskiyon görmüyorsa değişim sürecine dahil olacağını da biliyoruz. Bu anlayışları vermemim sebebi, deneyimlerimizin içindeki sorumlulukları düşündürmek. Kimse kapımızı çalıp deneyimlerimizin yüksekliğini sorgulamaz. Bunu ancak biz yaparız. Deneyimler dünya malı gibi gözüken işlerin içinden alınır, kapı olarak geçip başka yerlere gider.
Deneyim zorunluluğu da bizi formlarla uğraştırır. Form ile ben arasındaki ilişki birçok tanımı çözer.
Hem çok zor hem çok kolay gelebiliyor.
Sürekli kendimi izleyemiyorum. Bir maile cevap yazıyorum ailevi bi durumun ortasında kalıyorum... gün içi bir sürü şeye gebe. Anlık duraksamalarda analiz etmeye çalışıyorum. Daha bi üstten gör olanı diyorum. Bu kezde anlam arayışları giriyor. Ee şimdi bu böyle ne olacak?
Doğru mu söyledim, davrandım peki doğru olduğuna vijdanın karar verdim. Münzevi miyim ben?
Öz 'üm bunu mu istiyor?
Gelişigüzel yasayalım da demiyorum tabi ama yapmacık sanal aslı mı üretiyorum??
S
Değişimlerin, gelişimlerin, adaptasyonların zaman ile ilişkisi var. Dünya hayatında bir şeyin idrak edilmesinin, hayatın içinde alan bulmasının bir vakti var. Bunu kabul ettiğimiz ya da bir şeylerle aramıza zaman koymak için demiyorum. Üstatları, yolu, kitapları, inisiyeleri gözleyince bu zaten ortaya çıkıyor. Eskiden Kabala çalışmaya evli ve kırk yaşının üzerindeki insanlar alınırdı.
Peygamberin hayatları ve bilgeliği yaşayışları bizlere ilham oluyor. Buradan bizim forumumuza çıkacak şey şu olabilir; bunları anlamanız vakit alacaktır. Gurdjieff çalışma fikirlerinin anlaşılmasının üç yıl olduğunu söyler. Yoksa dünyada bir günde gelir, her şeyi okur ve giderdik. Ancak böyle olmuyor. Doğamızın nasıl çalıştığını keşfetmek zaten bir süre, o doğa ile çatışmadan ahnekli gelişim bir süre bir de bunlar üzerine bilgelik kazanmayı eklersek ortalama bir yaş çıkıyor karşımıza. Şimdi hızlı gibi gözüksek de, hızlanan tarafın neresi olduğunu da anlamak gerekli.
Birçok sanal şey üretiyoruz. Sadece Aslılar, Avni Onurlar değil. Bu sanallık anlayışını takip edin birçok yerde karşınıza çıkacak. Onu fark ettiğinizde, gerçeğin nasıl keşfedileceği de ortaya çıkabilir. Mesela " Yunus Emre derki bu dünya yalandır" doğru. Peki, bu zahari dünyanın göreceli gerçeği nerede? Bunun için beş duyumuzu düşünmek gerekir?